kendimi pencere önlerinin güvenli olduğuna inandırdığım günden beri kitabımın üzerine düşen gölgede silüetin belirmiyor ve sallanan masaya haddini bildirecek bir kağıt parçası ararken dahi aklımda dolanıyor bazı şeyler. bir şeyler karaladığım kağıt parçası bir masanın yarasına deva olabilir mi? oluyormuş, anladım. insan insana deva olamıyor da bir kağıt nasıl topal masaya değnek oluyor, anladım. ilk olarak aklımda dolanan şeylere çelme takacak kadar acımasız biri olmadığıma inandırdım kendimi. sonra onlarla konuşmayı seçtim. sesleri hiç yükselmedi. ben de bağırmadım onlara. kafamın içindeki bir dünyadan bahsediyorlar sürekli. tam anlayamadım aslında, burası o kadar gürültülü ki. bu yüzden ne zaman onlarla konuşacak olsam inanılmaz bir baş ağrısıyla boğuşurken buluyorum kendimi. bana yol göstermek istediklerini söyleseler de ben o yaşadıkları dünyayı anlatmalarını istiyorum. gürültüyü iğneler gibi sessiz kalıyorlar bazen. sanki bir şeyden korkuyorlar. burası benim dünyam dememden belki; ama değil. hiçbirimizin değil ki. o zaman neden onlarınmış da hiç ölmeyecekmiş gibi. neden derdimi anlattığım insanlar bile. neden “siz de mi?” o zaman “ne bekliyordun ki?” e hani ben yıkmıştım o duvarları, yaralarımı herkesle beraber sarmaya karar vermiştim. şimdi ne oldu da ellerim sadece kendi sargılarımı arıyor. ne oldu da o “sadece benim yardım edip üstünden atlattığım insanlar”la dolu duvarlarımın diplerinden kovdum herkesi. içerisi çok kalabalık oldu çünkü. çünkü dışarıdan farkı kalmadı. zaten ben severdim duvarların dibinde tek ağlamayı ki kaldırım taşları da pekala şahittir. bakın bu duvarlar sizin. bu sefer siz yaptınız.

jan 16 2023 ∞
jan 23 2023 +