• Eli göğsündeyken, bu kalp atışlarının altında, sıcak ve kırmızı kanın yavaşça aktığını gözlerinde canlandırdı. Hayatın ta kendisi bu, diye aklından geçirdi. O anda, avucunun altında akan yaşamı hissettiğini düşündü. Ardından, avuçlarına yanıt veren bir saatin ibresine benzeyen bu seslerin, âdeta onu ölüme çağıran bir alarm olduğu hissine kapıldı.
  • Böylesi aylak biri kesin cevaplar veremezdi.
  • Eğlencenin doğasının fedakârlıktan sonra birdenbire acıya dönüşeceğine dair bayatlamış gerçeklerin farkında bile değillerdi.
  • Yirminci yüzyılın Japonya’sında yaşayan biri olduğundan mıdır otuzuna geldiğinden midir nedir, artık nil admirari* seviyesine ulaşmıştı. Düşünceleri, insanların karanlık yüzüyle karşılaştığında şaşıracak kadar taşralı değildi. Duyuları, Hiraoka’nın saklayabileceği basmakalıp sırların peşine düşmekten zevk alacak kadar yorgun da değildi. Hayır, belki de o kadar yorgunlardı ki çok daha hoş bir uyarıcı bile onları tatmin edemezdi.
  • Sadece bununla da kalmıyordu, yol gösterici bir ilke gibi herkesin yararını tartışıyor gibi dururken, bu durum bir anda kendi yararını düşünmeye doğru değişiverirdi. Söyledikleri içi dolu, önemli sözler gibi görünürdü ama doğrusu ipe sapa gelmez boş varsayımlardı.
  • Mümkün olsaydı, kendi zihninin içinde bile olsa, yeşilin içinde süzülerek huzurla uyumak isterdi.
  • Bir gün, Aoki adında birinin sergisinde denizin dibinde duran uzun boylu bir kız resmi vardı. Daisuke o kadar eser arasında en çok bu resmin onu iyi hissettirdiğini düşünmüştü. Başka bir deyişle, kendisi de o kadar derin bir sakinliğin olduğu bir ortamda bulunmak istemişti.
  • Daisuke, bu durumu denizanasının denizde sürüklendiği sırada, denizdeki tuzun tadını bile bilmemesi durumuna benzetirdi.
  • Fakat Daisuke, insanları gözyaşlarıyla ikna etmeye çalışacak kadar kaba olmadığı için kendisiyle gurur duyuyordu. Dolaylı sözler,ağlama, ıstırap, ciddiyet, hırs gibi bencil davranışlar kadar insana rahatsızlık veren bir şey olmadığının farkındaydı.
  • Böyle birbirlerinden uzaklaşınca, yakınlaşma yollarını bulmanın ne kadar zor olduğu gerçeğini her ikisi de iyi biliyordu.
  • O gün, o an, kendilerinin ötesinde bir şey düşünmezler. Başka bir şey düşünemeyecek kadar yorgunlar; yapacak bir şey yok. Ne yazık ki ruhun tükenmesi ve bedenin bozulması el ele gelir.
  • Şimdiki gibi devam ederse, ben de elbet bu hâlimle kalmayı tercih ederim. Ve sizin sözde dünyanız olduğu gibi kalacaksa, onu olduğu gibi kabul edeceğim ve sadece bana en uygun şeylerle temas kurmakla yetineceğim. Dışarı çıkıp başka insanların düşüncelerini kendi tarzıma getirmeye çalışmak - işte bu mümkün olabilecek bir durum değil…
  • Bu günlerde, evin iç kısımlarından uzak durmaya daha bir dikkat ediyordu çünkü babasına ne kadar nazikçe davransa da içten içe onu hor görüyordu.
  • Daisuke bu önemli soruya karşı yanıt olarak kendi geleceğine dair açıkça fikir beyan edebileceği hiçbir düşünceye sahip değildi.
  • Ve yaşadığı bu mantıksızlık hâlinin tek gerçek olduğunu çaresizce kabullendi.
  • Dışarıda başkalarıyla konuşurken derin bir muhabbet edemiyor gibi hissediyor, onları can sıkıcı buluyordu. Fakat kendine dönüp baktığında,esas kendisinin insanların canını daha fazla sıktığını düşündü.
  • Daisuke günün her ânı kalkanlarını indirmekten imtina eden ruhlarla çevrili olmayı acı verici buluyordu.
  • Yalnızca bir bireyin doğumuyla beraber bir amaç beliriyordu. Başlangıçta nesnel olarak bir amaç üretmek ve bunu bir insana uygulamak, doğuştan onun hareket özgürlüğünü elinden almaktı. Dolayısıyla amaç, bu dünyaya gelen bireyin kendisi için yaratması gereken bir şeydi.
  • Aynı zamanda, hayati enerjilerinin yetersizliğini keskin bir şekilde hissetti. Kendi iyiliği için bir eylemi barışçıl bir şekilde yürütmek için yeterli ilgisi yoktu. Bir çölün ortasında tek başına duruyordu. Kafası allak bullaktı.
  • Her çeşit güzellikle kurulan bağlantı, bir insanın ruhunu A noktasından B noktasına, B noktasından C noktasına ulaştırmıyorsa o kişinin kıymet bilmekten yoksun, cansız biri olduğu sonucuna varmıştı.
  • Tedirginliğinin sebebi her zamanki can sıkıntısı değildi.Hiçbir şey yapamayacak kadar kayıtsız olduğundan değildi; aklı artık bir şey yapmamaya dayanamayacağı bir durumdaydı.
  • Ağzından çıkanlar düşünülmeden söylenen sözlerden ibaretti. Açıkça ifade etmek gerekirse, sadece yalandan ibaret oldukların söylemek daha yerindeydi. Kendisinin samimiyet olduğuna inandığı dürtü bile nihayetinde kendi geleceğini kurtarmanın bir yoluydu.
  • Daisuke eskinin insanlarına imreniyordu: her ne kadar çıkarcı davransalar da mantıklarının muğlaklığı sayesinde ağlayabiliyor, hissedebiliyor, öfkelenebiliyorlardı, bu sırada da ne yapıyorlarsa başkalarının iyiliği için yaptıklarına ikna ediyorlardı kendilerini, oysa sadece kendi çıkarlarına göre hareket ediyorlardı.
  • Bu alışkanlık hâline geldiğinde aynı fikrin etrafında sonsuza dek dolaşıp durmak bu döngüden kurtulmaya çabalamaktan daha kolay gelmeye başlamıştı.
  • Aslında

taraf seçmeyen, ortada duran biriydi. Kimsenin emir ya da sözlerine itaat etmezdi ve hiç kimsenin görüşlerine de direnip karşı çıkmamıştı. Yorumlanacak olursa, bu bir entrikacının davranışı olarak algılanabileceği gibi doğuştan gelen bir zayıflık olarak da düşünülebilirdi.

jun 26 2023 ∞
apr 11 2024 +